Türkiye, savunma sanayisinde son yıllarda attığı adımlarla bölgesel dengeleri değiştiren ve küresel ölçekte dikkat çeken projelere imza atıyor. Bu projelerden en önemlileri arasında yer alan TF-2000 hava savunma muhribi ve MUGEM milli uçak gemisi, ülkenin denizlerdeki caydırıcılığını ve operasyonel kabiliyetini en üst seviyeye taşımayı hedefliyor. 2 Ocak 2025 tarihinde İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda gerçekleştirilen sac kesim töreni ile her iki geminin inşası resmen başlamış oldu. Bu tarih, Türk deniz gücü açısından bir dönüm noktası olarak kayda geçti.
TF-2000 muhribi, tamamen yerli ve milli imkanlarla geliştirilen ilk hava savunma muhribi olma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 149 metre uzunluğunda ve 8.300 ton deplasmana sahip olan bu dev gemi, ÇAFRAD adı verilen gelişmiş radar sistemleriyle donatılacak. Çift bantlı AESA radarları sayesinde hem geniş menzilde hem de yakın mesafede yüksek hassasiyetli hava tehditlerini tespit edebilecek. CODOG tahrik sistemiyle donatılan muhrip, 26 knotun üzerinde hıza ulaşabilecek ve 5.000 deniz mili menzile sahip olacak. Sarsıntıya ve elektronik harp saldırılarına karşı dayanıklılık, düşük radar görünürlüğü ve gelişmiş sensör sistemleri TF-2000’in öne çıkan özellikleri arasında yer alıyor. Geminin 96’ya kadar dikey fırlatma sistemine sahip olacağı ve bu sayede uzun menzilli hava savunma füzeleri, Atmaca gemisavar füzeleri ve Gezgin seyir füzeleri gibi gelişmiş mühimmatlarla donatılacağı ifade ediliyor. Ayrıca denizaltı savunma harbi, kara taarruzu, elektronik harp ve komuta kontrol görevlerini icra edebilecek çok amaçlı bir platform olması, onu yalnızca Türkiye için değil, NATO görevlerinde de kritik bir unsur haline getiriyor.

MUGEM yani milli uçak gemisi projesi ise Türkiye’nin savunma sanayi yolculuğunda bambaşka bir eşiği temsil ediyor. Yine 2 Ocak 2025’te aynı törenle temeli atılan bu gemi, tamamlandığında yaklaşık 285 metre uzunluğunda ve 60 bin ton deplasmana sahip olacak. STOBAR konfigürasyonuna uygun olarak tasarlanan gemi, atlama rampasıyla uçak kalkışlarına imkân sağlayacak. Gelecekte CATOBAR sistemine dönüştürülme potansiyeli de göz önünde bulunduruluyor. MUGEM’in taşıyacağı hava unsurları arasında Bayraktar TB3, Bayraktar Kızılelma, TAI Anka-3, Hürjet ve TF-Kaan gibi yerli platformların bulunması planlanıyor. Böylece Türkiye, uçak gemisini sadece klasik anlamda savaş uçaklarıyla değil, aynı zamanda insansız hava araçlarıyla da donatarak farklı bir konsept geliştirmiş olacak. Bu yaklaşım, dünyada oldukça sınırlı sayıda ülkenin deneyimlediği hibrit gemi-hava gücü entegrasyonuna önemli bir örnek teşkil ediyor.
TF-2000 ve MUGEM projelerinin aynı dönemde başlaması, Türkiye’nin “Mavi Vatan” stratejisi açısından dikkat çekici bir uyum sergiliyor. Muhrip, hava savunma kabiliyetiyle MUGEM gibi büyük platformları koruyacak; uçak gemisi ise deniz aşırı bölgelerde hava üstünlüğü ve güç projeksiyonu sağlayacak. Bu iki gemi, birbirini tamamlayan stratejik unsurlar olarak Türk Deniz Kuvvetleri’ne büyük bir güç çarpanı kazandıracak. Ayrıca yerli savunma sanayisi için mühendislik, teknoloji transferi ve Ar-Ge ekosistemi anlamında da büyük kazanımlar sağlayacak. Yüzlerce alt yüklenici, tersane çalışanı ve mühendis bu projeler sayesinde yeni teknolojiler geliştirme ve uygulama fırsatı buluyor.

Her iki geminin de uluslararası dengeler açısından sembolik bir anlamı var. Türkiye, bu projelerle artık yalnızca bölgesel bir güç değil, küresel ölçekte denizlerde varlık gösterebilen bir ülke olma yolunda ilerliyor. NATO görevlerinde aktif katılım, Akdeniz, Karadeniz ve Ege’de caydırıcılık ve gerektiğinde deniz aşırı operasyon kabiliyeti bu gemilerin en büyük getirilerinden olacak. Üstelik tüm bunlar yüksek yerlilik oranı ve milli teknolojiyle mümkün oluyor.
Sonuç olarak, 2025 yılı Türk savunma sanayisi için tarihi bir yıl oldu. TF-2000 hava savunma muhribi ve MUGEM milli uçak gemisi projelerinin resmen başlaması, Türkiye’nin denizlerdeki gücünü gelecek on yıllar boyunca belirleyecek gelişmelerden biridir. Bu gemiler tamamlandığında, yalnızca Türk donanmasının değil, Türk mühendisliğinin ve sanayi gücünün de bir vitrini olacak. Türkiye, bu projelerle hem kendi güvenliğini sağlamlaştırıyor hem de dünya denizlerinde bağımsız bir aktör olarak kendine daha güçlü bir yer açıyor.